ZİHİNSEL PROGRAMLANMA

9.07.2022 ZİHİNSEL PROGRAMLANMA Dünyaya gözlerimizi açtığımız andan başlayarak yaşamı deneyimlemeye başlarız. Muhteşem bir kayıt sistemine sahip olan zihnimiz çocukluk yaşlarımızdan başlayarak deneyimlediğimiz her şeyi kaydeder. İnsan zihninin çalışma sistematiği üzerine yapılan araştırmalar, zihnimizin her an dışarıdan yeni kayıtlar aldığını kanıtlıyor. Her yeni deneyim bir duygu ile tanımlanarak kayda alınıyor.

Yaşamımız boyunca kayda alınan bu deneyimlerden bazıları güçlü duygular taşır. Bu güçlü duyguları taşıyan kayıtlar büyük önem taşır zira yaşamımız boyunca düşünce ve eylemlerimize yön verici pozisyonda yer alırlar.

Bu noktada aklımıza şöyle bir soru geliyor: Eğer bu güçlü duygu yüklü deneyim kayıtları düşünce ve eylemlerimize yön verebiliyorsa acaba bir tür dışarıdan zihinsel programlanma ile karşı karşıya mıyız?

Neuro bilimsel araştırmalar bugün sahip olduğumuz düşünce kalıplarımız, inançlarımız, bağımlılıklarımız, korkularımız ve önyargılarımızın özellikle çocukluk dönemimizde başta ebeveynlerimiz ve çevremiz tarafından oluşturulduğunu ortaya koyuyor. Bu yoğun zihinsel programlanma yirmili yaşlarımızın ortalarına kadar sürüyor. Özellikle bu dönemde bize güçlü duygular ve hayal kırıklıkları yaşatan olayların kayıtlarının büyük önem taşıdığını söylemiştik. Örneğin, çocukken çok arzu ettiğimiz bir oyuncağın kardeşimize alınırken bize de alınmasını sağlayamamamız, babamızın işini kaybetmesi sonucu evimizde yaşanan üzücü olaylar, ebeveynlerimizden ya da bir arkadaşımızdan gördüğümüz şiddet karşısında çaresiz kalmamız olağan bir durum gibi gözükse de beynimizde ‘yetersizlik, değersizlik ve güçsüzlük’ duygularının kaydına yol açıyor.

Böylece doğumumuzdan itibaren önce ailemiz, sonra okul yaşamı ile başlayan dışarıdan zihinsel programlanma sonucu değerlerimizi, bu değerlere göre düşüncelerimizi oluşturup davranışlar sergileyerek yaşamımızı sürdürüyoruz.

Bu noktada dışarıdan programlanan zihnimizin yaşamı nasıl etkilediğini anlamamız gerekir.

Bir örnek üzerinden ilerlersek çocukluğunda kendinden sonra doğan kardeşi ebeveynleri tarafından sevgi ve ilgi görürken bundan mahrum edilen bir kişiyi ele alalım. Bu kişi şimdi otuz yaşlarında ve yeni evli olsun. Çocukluk yaşlarında kardeşinin doğumundan sonra yaşadığı olayların güçlü duygu kayıtları sevilmeme, değersizlik, dışlanma ve suçlanmadır. Tüm çabalarına rağmen kardeşine verilen değer ona verilmemiş, devamında ilgi ve sevgi gösterilememiş, çeşitli durumlarda bir kenara atılarak dışlanmış ve hatta suçlanmıştır. Bu yaşadıkları ona kendini, yetersiz, çaresiz ve güçsüz hissettirmiştir. Bu üç temel duygu zihinsel hücrelerine kaydedilmiştir.

Yaşamından bir kesit alarak incelediğimiz yeni evli olan bu kişi aile yaşamında eşiyle ve diğer aile bireyleriyle, işinde ise ast ve üstleriyle yaşadığı olaylarda bu duyguları tekrar yaşayacaktır. Bazen işinde yöneticisi onu bir sorumluğunu tam yerine getiremediğini öne sürerek veya eleştirerek değersiz hissettirirken evde eşi ve ailesi onu iş pozisyonu ya da kazancı üzerinden başkalarıyla kıyaslayarak yetersiz hissettirebilecektir. Dışarıda yaşadığı bir tartışmada suçlanabilecek, arkadaşlar toplantısında yakın bir arkadaşının ona mali gücünden bahsederek güç göstermesi kendini güçsüz ve yetersiz hissettirebilecektir.

Yaşam sürecinde zihinsel programlanmanın sonucu olarak güçsüzlük, yetersizlik ve çaresizlik duygularının yaşanması derin zihinsel kayıtlarda biriken öfkenin tetikleyicileri olacaktır.

YORUMLAR
İlk yorumu sen yap !