İNSAN BİR Mİ YOKSA BİRÇOK KİŞİLİKTEN Mİ OLUŞUR?

9.01.2020 İNSAN BİR Mİ YOKSA BİRÇOK KİŞİLİKTEN Mİ OLUŞUR? İnsan kişilik özelliklerini eylemleriyle çevresine yansıtır. Çevresindekilerse onu davranışları üzerinden anlamaya ve yorumlamaya çalışır. Bu durum insana kendi kişiliğini çözmesi için yardım eder gibi görünse de doyurucu olmaz zira herkes farklı durumlarda farklı kişilikler sergileyebildiğini bilir. Kişilik belirleme testleri bundan dolayı çok ilgi çeker. Eğitmenler ve uzmanlar tarafından sıkça kullanılır. Ancak insan kendi kişilik belirleme test sonuçlarına inanmakta zorlanır. Peki neden?

İnsanın en büyük yanılgılarından biri de kendini tek bir kişilik olarak görmesidir. Bu yaklaşım yanıltıcıdır. İnsan ortama ve gücüne göre ortaya çıkan farklı kişiliklerden oluşur. Bu kişilikler de yaşamlar boyu birikerek oluşmuştur. İnsanın bu yapısı anlaşılmadan ne tarih ne de toplumların yapısı anlaşılabilir. Bunların ortaya çıkışı ve gelişimi insanın yapısıyla ve Dünya dışının Dünya’ya etkisiyle bağlantılıdır.

İnsan birçok kişilik potansiyelini içinde barındırır ve sahip olduğu güç oranında bu potansiyelleri dışarıya yansıtır. Bir kurumda sıradan bir çalışanın sahip olduğu güç ile o kurumu yöneten insanın sahip olduğu güç aynı değildir. Sahip olunan bu güç oranında insan kişiliğini dışarıya vurur. Sıradan konumdaki kişiler karşısındakilere daha alttan alan bir yaklaşımı göstermek zorunda kalır. Sahip oldukları güç oranında çıkış yapabilirler. Bunu yanında güç sahibi bir insan bu çıkışları daha açık bir şekilde yaparak gücünü yansıtır.

Güç sahibi bir insan aynı zamanda ÖFKELENEBİLİR çünkü ÖFKE aynı zamanda gücün bir ifadesidir. O kendini güçlü gördüğü oranda bağırır ve karşısındakini azarlar. Bu potansiyel her insanda vardır fakat bu, insanın kendi gücü oranında açığa çıkar. Aynı şekilde güçsüz bir insan maruz kaldığı şiddeti içine atar ve ezilir. Bu kişilik potansiyeli de her insanda mevcuttur. Sıradan ya da alt konudaki bir çalışanın üst konumda birine bağırıp çağırması düşünülemez, düşünülse bile kendine yeni bir iş aramak zorunda kalabilir. Bunu bilen zihin insanı ‘içine sindirme’ konumuna geçirir. Üst konumdaki kişi gereksiz ve haksız öfkelense bile karşısındaki kişi bunu sindirmek zorunda kalır. Böyle bir anda kişi öfkelene potansiyeli açığa çıkaracak kadar güçlü değildir. Belki o da kendisinden daha altta gördüğü birisiyle karşılaşırsa kendisine bağıran üst pozisyondaki kişi konumuna geçecektir.

Bunun güzel bir örneği ilişkilerde görülür. Bir erkek sevdiğini düşündüğü bir kadınla evlenir. Zaman içerisinde kadın erkeğin değiştiğini düşünmeye başlar. İlk zamanlar onu seven ve ilgi gösteren erkek artık ona kayıtsız kalmaktadır. Bu ilgisizlik erkeğin değişimi olarak algılanır. Gerçekte ise durum böyle değildir. O dönem kadını beğenen ve seven erkek bir potansiyeldi. Bugün ise onu beğenmeyen erkek başka bir potansiyeldir. Zaman içerisinde erkek zenginleşmiştir ve kendini daha güçlü hissetmektedir. Kendini güçlü hisseden potansiyel güçsüz gördüğü eski potansiyelinin seçimlerini kabul etmek istemez. Güçsüz potansiyelin seçimleri, beğenileri güçlü olan açısından sıradan ve kabul edilemez olmuştur. O dönem zihin seçimlerini yetersizlik duygusuna göre yapmıştır. Şimdi ise güçlenen insan kendini eskiye oranla daha yeterli hissetmektedir. Bunun sonucunda güçlenen insan eski seçimlerini beğenmemeye başlamıştır. Bu durum insanda bir değişim olarak algılanır fakat bu farklı kişilik potansiyelinin açığa çıkmasından ibarettir.

Bu potansiyeller bir potada erimediği sürece varlıklarını devam ettirerek açığa çıkmak için uygun ortamı bekleyeceklerdir. İnsan zihninin bu potansiyelleri birbirleriyle çatışmak durumundadır. Her bir potansiyel açığa çıkmak için diğerlerini aşağıya çekmeye çalışacaktır. İnsanın kendiyle çatışmasının bir nedeni de kişilik potansiyellerinin kendi içlerindeki açığa çıkma mücadelesidir. Bu yüzden insan bir konuda karar vermeye çalışırken gelgitler yaşar.

 
YORUMLAR
İlk yorumu sen yap !