1.05.2023
Öfke duygusunu incelediğimizde bunun korku ve kaygıdan kaynakladığını görürüz. Korku ve kaygıyı oluşturan yaşananlar sonucu oluşan zihinsel kayıtlardaki güçsüzlük, yetersizlik ve çaresizlik duygularıdır. Bu, kendisini güçsüz yetersiz ve çaresiz hisseden kişinin önce kendisine ve sonra başkalarına karşı öfke birikimine neden olmuştur.
Evli bir çiftin arasında geçen diyalog sırasında eşlerden birinin diğerine onu dışlayan bir söz sarf etmesi, dışlandığını hisseden tarafın tetiklenerek öfkelenmesine yol açar. Öfkelenen taraf, önemsenmediği, değer verilemediği ve devamında sevilmediğini düşünerek eşiyle ilişkisinin bozulacağı kaygısına kapılır. Derinlerden yükselen bu kaygı duygusu kendisine bunu hissettiren kişiye öfkelenmesine yol açar. Burada öfke, evliliği yönetmede başarısız ve devamında yetersiz kalma kaygısının dışavurumudur.
Bilim bize öfke duygusunun bedende kimyasalların salgılanarak beynin ilgili merkezlerinin uyarılmasına yol açtığını belirtiyor. Bu fizyolojik durumun sıkça tekrarlanmasıyla bozulan zihinsel dengenin kalıcı stres haline dönüşebileceği konusunda bizi uyarıyor. Bu durum da öfkelenmeye karşı etkin bir yöntem geliştirmenin önemini ortaya koymakta.
Peki, kaygı ve korku duygularının dışavurumu olan öfkeye karşı nasıl bir yöntemle mücadele etmeliyiz?
Bugüne kadar öfkeyi bastırmaya, kontrol etmeye veya yönetmeye yönelik çözümlerin yetersiz kaldığını görebiliyoruz. Zira: “Sakin ol, kontrolü elden bırakma, tepki vermeden birden ona kadar say, olumlu düşün” vb. yöntemler maalesef uygulayanlarda kalıcı sonuçlar verememiştir. Buna neden dıştan programlanma sonucu oluşan derinlerdeki zihinsel kayıtların varlığını sürdürmesi ve var oldukça tetiklenmeye ve devamında öfkelenmeye bir potansiyel oluşturmasıdır. Doğru, etkin ve kalıcı yöntem zihinsel kayıtların tetiklenmeyecek şekilde öfkeye yol açan kaygı ve korkulardan arındırılmasını gerektirir. Arınmaya giden yol ise farkındalıktan geçer.